30 Aralık 2013 Pazartesi

prezi sunum

http://prezi.com/say8prpybzig/edit/#2
http://www.youtube.com/watch?v=cgnqu4LyF5c

makalem

 

ANTİBİYOTİK,VİTAMİNLERİN VE ORTAMIN SICAKLIĞININ BAKTERİLERİN        ÇOĞALMASI ÜZERİNE ETKİSİ

Nuray TOSUN

Fırat Üniversitesi, Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi Öğretmenliği,Elazığ

 

 

ÖZET

Bu çalışmada, antibiyotik (AKSEF), vitamin (BEMİKS C)  ve ortamın sıcaklığının  bakterilerin  çoğalmasına etkisi  araştırılmıştır. Ortamın sıcaklığı, antibiyotik ve vitaminlerin bakteri kültürüne etkisi mikroskobik olarak gözlemlenmiştir ve  bu  gözlemlere  dayalı  olarak  bakterilerin  en  fazla  vitamin  eklenen  kültürde  çoğaldığı  tespit  edilmiştir. Farklı  ortam  sıcaklıklarında  bulunan  kültürlerde  de  bakteriler  çoğalmıştır. Fakat antibiyotik bulunan  kültürde  deney  hatası  gerçekleştiği  için   farklı  bir  sonuç  alınmıştır.

Anahtar  Kelimeler: Antibiyotik, vitamin, sıcaklık, kültür  ortamı

 

GİRİŞ

Mikroorganizmaların geliştirilebilmesi için  formülize  edilmiş  ortamlara  besiyerleri (besi ortamı, kültür ortamı, kültür besiyeri)  denir. Mikroorganizmalar bulundukları ortamlarda  (kültürler de dahil),  optimal  koşullar  altında,  cins  ve  türlerinin   genetik  karakterine  göre,  iyi  bir  üreme  ve  gelişme  gösterirler. Ancak,  bu uygun şartlar,  aynı  durumda uzun  bir  süre  devam  etmez  ve  belli  bir  zaman  sonra,  mikroorganizmaların  üremeleri  sınırlanır  ve  durur. Eğer,  olumsuz koşullar  değiştirilmezse  veya   iyileştirilmezse,  mikroorganizma   populasyonunda  ölümler  başlar,  giderek artar  ve  canlı   mikroorganizma   sayısında  azalmalar  meydana   gelir. Ancak,  canlı  kalmayı  başarabilen  mikroplarda da,  morfolojik  bazı  değişiklikler (şekillerinde  bozukluklar: Flamentöz, branşlı,   pleomorfik  ve  diğer  aberent  formlar)  ortaya  çıkar. Yeryüzünde  (toprakta, sularda, göllerde, denizlerde, havada, evlerde, barınaklarda, vs.) ve canlıların vücudunda,  değişik fiziksel,  kimyasal,  biyolojik  ve  doğal  koşullara adapte olmuş, yaşayan ve üreyen mikroorganizmalar bulunmaktadır.  Bakteriler,  20° Güney paralelinden 90°  Kuzey paraleline kadar,  okyanus sularında,   değişik   derinliklerde   ve   ortamlarda   oldukça   farklı   hidrostatik   basınç  altında  kolayca  yaşayabilecek tarzda   bir   adaptasyon   göstermektedirler. Bazıları da sıcak su  kaynaklarındaki   100°C   civarındaki   sıcaklıkta   ve bir kısmı da donma derecesindeki çevrede kolayca yaşayabildikleri belirlenmiştir. Bakteriler, canlılar aleminde "prokaryotlar" olarak   adlandırılırlar. Sahip oldukları tek  hücre   içinde   bir   çekirdek   ve   serbest   şekilde   dolaşan   bilgi  bankaları   -DNA-   bulunmaktadır. Bu   canlılar   oldukça   kompleks   bir   yapıda   hücre   zarına  ve    ribozoma sahiptirler. Bakteriler  iki  hücre  örtüsüne   sahiptirler. İç   kısımda   hücre   zarı   bulunur. Hücre   zarının   üzerinde protein,  karbonhidrat  ve   yağlardan   oluşan   bir   hücre   duvarı   vardır.  Bazı   bakterilerde   hücre   duvarına   ek   olarak şeker moleküllerinden  oluşan koruyucu bir kapsül bulunur. Bu  hücrenin   çevresinde   özel   hücre   örtülerinin bulunmasının   sebebi,  bakteriyi   dış  etkilerden koruyabilmektir. Bizi korumak için derimizin üstlendiği görevi bakterilerde   söz   konusu   hücre    zarı   üstlenmiştir. Ancak   bu   zarın   koruyucu  niteliği  bizim  derimizle kıyaslanmayacak   kadar   güçlüdür. Bakteriler bu dayanıklı hücre yapıları  nedeni  ile  oldukça  yüksek  veya  düşük sıcaklıklara   uyum   sağlayabilmekte,   toprak   altına   girebilmekte, havada   uçabilmekte,   kimyasalların   içinde   ve okyanusun   dibinde   yaşayabilmekte   ve   hatta   radyasyona   dayanıklı   hale   gelebilmektedirler. Bakterinin  hücre çeperi çok hassas bir yapıdan meydana gelmiştir. Bu çeper genellikle lipid + polisakkarit ve  şekerle   birleşmiş   amino asitlerden   oluşmuştur. Bu   kompleks   polimer madde, "peptidoglycan" olarak adlandırılır ve iki çeşit şekerden oluşmuştur. Bu   yapının   ince,  kompleks   örgüsü   cinslere   göre   değişim   gösterir. Bu yapı o kadar incedir ki, bazen mikroskop   altında   bile   görmek   mümkün   değildir,  çünkü   1   ila   3   nanometre (1 nanometre=0,000000001m) çapında    ipliksi   yapıların   örülmesinden   meydana   gelmiştir.  Bakterilerin   sahip   oldukları   özelliklerin   büyük   bir kısmı   halen   bilinmemektedir.   Çünkü  bu canlıların boyutları (0,001 mm. civarı)    yapılarının   gerektiği   gibi incelenmesini   imkansız   kılacak   kadar  küçüktür. Bakterilerin   bazıları   hastalıklara   yol   açmakla   birlikte   çoğu   türü   zararsızdır,   hatta   doğrudan   insanın   yararına   sonuçlanan   birçok   biyokimyasal   süreçte   etkin   biçimde   rol oynar. Toprak, bakteriler olmaksızın verimini koruyamaz ve bitkilerin yetişmesine, bitkilerle beslenen hayvanların yaşamının  sürüp   gitmesine   yardımcı   olamaz.

Kullanma   sularına   karışan   kanalizasyon   ve   sanayi   artıklarındaki   bakteriler  su   kirliliğinin   başlıca   sorumlusudur. Su  arıtma   tesislerinde   özellikle   kanalizasyon   sularındaki   organik  maddeleri  parçalamak   için kullanılan   bakteriler,   çevre   kirliliğiyle   savaşta   önemli   ölçüde   yardımcı   olmaktadır. Dolayısıyla   bakteriler   zararlı   oldukları   gibi   yararlı   da   olabilir.

Dokulara   yerleşen   bakteriler   genellikle   konak   canlının   (bakterinin canlılığını sürdürmek için bulunduğu canlı) zararına   yaşarsa   da   hastalık   yapıcı   bakterilerin   çoğu   konağın   ölümüne   neden   olmaz. Çürükçül   bakterilerin   ölü   organizmaları  ve   organik   artıkları   parçalaması,   çevrebilim   açısından   yaşamsal   önem taşır. Böyle   bir  parçalama   olmasaydı,  canlıların  varlığını   sürdürebilmesi  için   gerekli   olan   azot,  karbon,   fosfor gibi   elementlerin   doğadaki   çevrimi   de   gerçekleşmezdi.  Çürükçül   bakterilerin   azot  çevrimindeki   katkısından   başka,   bazı   bakteriler   de   atmosferdeki   serbest   azotu bağlayarak   bu   elementi   bitkilerin   yararlanabileceği   bileşiklere   dönüştürür.  Bu   azot   bağlayıcı   bakteri   türlerinin çoğu   baklagillerin   köklerindeki   yumrucuklarda   yaşar. Bazı   bakterilerin  konak   canlı   üzerindeki   asalak  yaşamı, karşılıklı   fayda   ilişkisine   dayanır. Örneğin   geviş  getirenlerin   midelerine   yerleşen   bakteriler   selülozu   parçalayarak  inek,  koyun  gibi  tüm  geviş   getiren   hayvanların   otları   sindirebilmesine   yardımcı   olur. İnsan   da sindirim   kanalının   son bölümlerine   yerleşen   ve   K   vitamininin   birleşimini   sağlayan   bazı   yararlı   bakterilerin konağıdır. Ayrıca  gıda  sektöründe ayran, yoğurt, peynir, sirke, turşu  gibi   ürünlerin   üretimindeki   mayalanma  süreçlerinde bakterilerden   yararlanılır.

Bakteriler   hem   bitkilerden   hem   de   hayvanlardan   farklı   canlılardır. Hızlı  çoğalmaları   ve  biyokimyasal   etkileri bakımından   canlılar  dünyasının   dengesini   sağlamada   büyük   önem   taşır. Bakteriler   bölünerek   çoğalır  ve   bölünme   sonucunda   ortaya   çıkanlar   ya   bir   arada   kalır   ya  da    yarılır. Biçimce   çok  değişiktir   ve   yaşadıkları   ortama   göre   bir   görünüm   kazanır. Bakteriler   bulundukları   ortama   ya  da   içinde   yaşadıkları   konağa   en   elverişli   sıcaklık   sınırları   içinde   hızla çoğalır. Bir   kısım   bakteriler   pigment   üretir,  bir   kısmı   gaz   üretir;   demir,   kükürt   biriktirir,  toksin   salgılar   ya   da içinde   toksin   toplar. Bakteriler   biyosferdeki   çevrimlerde   parçalayıcı   ya   da   mineralleştirici   olarak   çok   önemli   rol   oynar. Bakteriler   ikiye   bölünerek    çoğalır. Ortamda    yeterince  besin   varsa   ve   bütün   koşullar   uygunsa   bir   tek bakteriden   15   saat   içinde   1 000 000   bakteri    üreyebilir.   Bu   bölünme   hep   aynı   hızla   sürmez.   Hem   ortamdaki   besin   bu  kadar   büyük   bir   koloniye   yetmemeye   başlar   hem   de   bölünme   sırasında   açığa   çıkan asitler   bakterilerin   üremesini   durdurur.   Bakteriler   başka   organizmalarla   parazitik   ilişkiler   kurarlarsa   patojen (hastalık yapan)   olarak   sınıflandırılır.   Patojen   bakteriler   ise   insanlarda   ölüm   ve   hastalığın   başlıca   nedenidir. Neden   olduğu   enfeksiyonlar   arasında   tetanoz,   tifo,   tifüs,   difteri,   frengi,   kolera,   besin   kaynaklı   hastalıklar, cüzzam   ve   verem   sayılabilir.  Bakteriyel   hastalıklar   tarımda   da   önemlidir.  Bakteriler   bitkilerde   yaprak   beneği, ateş   yanıklığı   ve   solmaya;   çiftlik   hayvanlarında   da   paratüberküloz,   mastit,   salmonella   ve   şarbona   neden   olur. Bakteriyel   enfeksiyonlar   antibiyotikle   tedavi   edilebilir. Bu   antibiyotikler   bakterileri  öldürüyorsa   bakteriosidal, sadece   onların   çoğalmasını   engelliyorsa   bakteriostatik   olarak   sınıflandırılır. Bakteriler   şekilleri,   boyanmaları,   beslenmeleri   ve   solunumları   gibi   çeşitli   özellikleri  dikkate  alınarak sınıflandırılır:

Şekillerine göre bakteriler

Bakteriler   ışık  mikroskobuyla   bakıldığında   başlıca   şu   şekillerde   görülür:

Çubuk   şeklinde  olanlar (Bacillus): Tek  tek veya  birbirlerine   yapışmışlardır.  Tifo,   tüberküloz   ve   şarbon   hastalığı bakterileri   bu  şekildedir.

Yuvarlak   olanlar (Coccus):   Genellikle kamçısızdır.   Zatürree bakterileri bunlara örnektir.

 Spiral olanlar (Spirillum): Kıvrımlı   bakterilerdir.  Frengi   bakterileri   ve   dişlere   yerleşen   Spiroket'ler   bunlara örnektir.

Virgül   şeklinde  olanlar (Vibrio): Virgül   biçiminde   tek   kıvrımlılardır. Kolera   bakterisi   bunlara   örnektir.

Boyanmalarına göre bakteriler

Danimarkalı   bakteriyolog    GRAM   tarafından   geliştirilen   boyalarla   boyanan   bakterilere   Gram (+), boyanmayanlara   Gram (-)   bakterileri   denir.

Beslenmelerine göre bakteriler

Bazı    bakteriler    ototrof  (Işık   enerjisi   veya   kimyasal   enerji   kullanarak   inorganik   maddelerden   kendi  organik besinini   üretebilen   canlı,   üretici   canlılar,   örneğin   yeşil   bitkilerin   hepsi   ototroftur.)   olup   fotosentez   ya   da kemosentez   yapar. Çoğunluğu   ise  heterotrof   (hazır organik besin kullanan canlılar, tüketici canlılar)   olup   saprofit (çürükçül beslenen)   ya   da   parazit   yaşar.

 Saprofit   bakteriler:   Bakterilerin   çoğunluğunu   oluşturur.   Besinlerini   bulundukları   ortamdan   hazır   sıvılar   olarak   alır.   Nemli,   ıslak   ve   çürükler   üzerinde   yaşar. En   çok   aminoasit,   glikoz   ve   vitamin   gibi   besinleri ortamdan alır. Bakteriler   dış   ortama   salgıladıkları   enzimlerle   bitki   ve   hayvan   ölülerini   daha   basit   organik maddelere   parçalayarak   onların   çürümesini   sağlar. Böylece   hem   toprağın   humusunu   arttırır   hem   de  kendilerine   besin  sağlar. Çürütme   sonucu   çeşitli   kokular   meydana   gelir. Bu   yüzden   bu   olaya   "kokuşma"   denir. Bazı   saprofit   bakteriler,   sütün    yoğurt  ve   peynir   olarak  mayalanmasını   sağlar.   Saprofitler,   dünyada   madde   devrinin tamamlanmasında   önemli   rol   oynadıklarından   hayat   için   mutlaka   gereklidir.  Bazı   bakteriler   vitaminleri   hücre içinde   sentezleyemezler   bu   nedenle  bu maddelerin  bakterilerin bulunduğu ortama konulması  gerekmektedir.  Vitaminler  gelişme  faktörleri   olarak  az   miktarda   kullanılırlar,   bir   kısmı   koenzimlerin   yapısında   bulunur  ve belirli  enzimlerin   üretimi   için   gereklidir.

Parazit bakteriler: Besinlerini   üzerinde   yaşadıkları   canlılardan   temin   eder   çünkü   sindirim   enzimleri   yoktur. Bazıları   konak   canlıya   fazla   zarar   vermeden yaşayabilir. Sadece onun besinlerine ortak olur. Kalın bağırsaklarımızdaki   "Escherichia coli"   bunun   en  iyi  örneğidir. Bazı  parazit  bakteriler  ise  konak  canlının  ölümüne bile   sebep   olabilen   hastalıklara  yol   açar.   Bunlara   "Patojen bakteriler" denir.  Patojenler   ya   toksinler   çıkararak   ya   da   konak   canlının enzim ve besinlerini kullanarak zarar verir. Toksinler ya dışarı atılır (Ekzotoksin) ya da bakterilerin   içinde   kalır  (Endotoksin). İçeride   kalan   toksinler,   bakteriler   ölünce   zararlı   hâle   geçer. Canlıların  patojen bakterilere   ve   toksinlerine   karşı   oluşurduğu   savunmaya "bağışıklılık" denir. Parazit   bakterilerin  üremeleri   hızlıdır.

Solunumlarına göre bakteriler

Anaerob  bakteriler: Bakteriler   organik   besinleri   parçalayarak   enerji   elde  ederken   genellikle   oksijen   kullanmaz. Bunlar   havasız   yerlerde   de   yaşayıp   çoğalır  (konservelerde olduğu gibi). Bunların   bazıları   oksijen   olan   ortamlarda   hiç  gelişemez (örneğin tetanos bakterisi).

Aerob bakteriler: Bazı   bakteri   grupları   (zatürre ve yoğurt bakterisi gibi)   ancak   oksijenli  ortamda   yaşayabilir.

Geçici   anaerob   veya   geçici  aerob   olanlar:   Asıl   solunumları   oksijensiz   olduğu   hâlde   oksijenli   ortamlarda   kısa   süre   için  aerob  olanlara  "geçici  aerob"  denir. Normal  solunum   şekli   aerob   olanlar   ise   havasız   kalınca  fermantasyona   (mayalanma)   başvurur. Bunlara  "geçici   anaerob"   denir. Mikroorganizmalar   üzerine   etki   eden   en önemli   faktörlerden   biri  ısıdır. Isı   başlıca   iki   şekilde   etkilemektedir.

A) Sıcağın etkisi: Ortamın   sıcaklığı,   mikroorganizmaların   üremeleri   üzerine   büyük   ölçüde   etkiler. Mikroplar, genellikle, kendi türlerine   özel   sıcaklık   limitleri   (minimal ve maksimal)   içinde   gelişebilir  ve   üreyebilirler. Bu sınırlar   arasında,   üremenin   en  iyi   meydana   geldiği   optimal sıcaklık bulunur. Bu uygun sıcaklıktan minimal veya maksimal hudutlara doğru gidildikçe üremenin yavaşladığı ve bu sınırları geçince üremenin durduğu görülür. Optimal sıcaklık   maksimalden  5-10  derece  daha  düşük  olmasına   karşın,   minimal   sıcaklıktan   genellikle  20-30   derece daha   yüksektir. Maksimal   limitin      aşılması   halinde   yalnız   üremede   durma   meydana   gelmez,   sıcaklığın yüksekliğine   göre,   mikroplarda   az   veya   çok   oranda   ölümler   de   başlar. Buna   karşılık   minimal   sıcaklık sınırının   geçilmesi   halinde   üremede   duraklama   meydana   gelir. Ölümler, sıcaklığın düşme hızına ve sıcaklık derecesine göre   çok  az   olur . Optimal   sıcaklık,  mikropların   gelişmesi   ve   üremeleri   için   genellikle   iyi   olmasına   karşın,   bazı   yan   ürünlerin (çeşitli metabolitlerin, enzim, toksin, endüstride değeri olan ürünlerin, vs.) sentez  edilebilmesi   için   her   zaman   uygun olmayabilir. Optimal   sıcaklık,   hücre   içinde   enzimlerin   aktivitesi   için   de   genellikle, uygun   kabul   edilir. Sıcaklık arttıkça   veya   azaldıkça,   enzim   aktivitesinde   de   değişiklik   oluşacağından,   metabolizma   üzerine   olumsuz   yönde etkiler. Mikroorganizmalar üreme sıcaklığı derecelerine göre başlıca 3 bölüme ayrılırlar:

a) Soğuk   seven   (psikofil)   mikroplar: Toprak,   su,   deniz   ve   göllerde   yaşayan   bazı   mikroplar   ile  balıklarda   ve soğuk kanlı   hayvanlarda   hastalık   oluşturan   mikroorganizmalar   bu   bölüme   girerler. Balıklarda   hastalık   meydana getiren   gerek   Gram   negatif (A. salmonicida, C. psychrophila, H. piscium, V. anguillarum, vs.)   ve   gerekse   Gram pozitif   (korinebakteri, mikobakteri türleri, vs.)   mikroplar   15-20°C   arasında   iyi   gelişme   olanaklarına   sahiptirler.

b) Ilık seven (mezofil) mikroplar: c) Sıcak   seven   (termofil)   mikroplar: Termofilik   mikropların   gelişme   ve   üreme sıcaklıkları,   mezofillerin   çok   üstündedir   (50-60 °C).  Mezofiller   bu   sıcaklıkta   yaşayamazlar. Bu   tür   mikroplara, sıcak su kaynaklarında, gübrelerde ve tropikal ülkelerde rastlamak mümkündür. Termofil mikroplar ve sporlar pastörizasyon   ısısına   dayanıklıdırlar.   Sütlerin   pastörizasyonundan   sonra   da   ısıya   dayanıklı   birçok   mikroplar canlı   kalırlar. Konserve   gıdaların   sterilizasyonu   bu   nedenle  önem kazanmaktadır. T. aquaticus, B. stearothermophilus,   bu   tür   mikroplara   örnek   verilebilir.

Mikroplar   yüksek   sıcaklıkta   ölürler.   Ancak,   sıcaklık   yardımı   ile   ölme   üzerine,   sıcaklıktan   başka,   birçok faktörlerin   de   etkisi   bulunmaktadır. Bunlar da kısaca şöyledir:

1- Yüksek   sıcaklık: Maksimal   limiti   aşan   sıcaklık,   mikropların   karakterine   göre   kısa   ve   uzun   bir   süre   içinde ölümlere   neden   olur. Psikrofilik   mikropların   çoğu 30-35 °C' de,  mezofillerin   ekserisi   65 °C' de   20-30   dakikada, termofiller   ise   80-90 °C' de   tahrip   olurlar.   Sporlar   100-110 °C' de   ve   bütün   mikroorganizmalar   da   rutubetli sıcaklıkta   120 °C' de   15-20   dakika   içinde   ölürler (sterilizasyon).

 2- Mikrop türü: Mikroorganizmaların vegetatif formları, kapsüllü ve sporlu olanlardan daha erken ölürler. B. anthracis 'in sporları 100-110 °C' de 10-15 dakika canlı kalabilir. Buna karşın doğa koşulları altında 40-50 sene yaşayabilir ve hastalık yapma kabiliyetini muhafaza edebilir. Tüberküloz mikroorganizmalarının etrafında bulunan balmumu tabakası, bunları çevresel koşullarının her türlü olumsuz etkisinden koruduğu gibi ısıya da dayanıklı hale getirir. Isıya direnç bakımından mikroplar arasında farklar bulunmaktadır.

3- Mikrop sayısı: Bir ortamdaki ve kültürdeki mikrop sayısı arttıkça, bunları öldürmek için geçen süre de, artar. Bu artış, mikrop sayısındaki her logaritmik azalış için, bir sıcaklık birimi kadardır. Çünkü, belli zaman dilimleri içinde populasyonda belli oranda logaritmik azalmalar olur. Örn. başlangıçta kültür içinde 24 milyon mikrop varsa, 100 °C' de ilk dakika sonunda 24x 105, ikinci dakikada 24 x 105, üçüncü dakikada 24 x 103, dördüncü dakikada 24 x 102,.... ve böylece mikroorganizma miktarı ile orantılı olarak süre de uzayacaktır. Ancak, bu rakamlar yaklaşık olup tam kesin değildir.

4- Ortamın   bileşimi: İçinde   yağ, protein,  mukoid sıvılar,  organik   maddeler, vs . bulunan   ortamlardaki   mikroplar daha yavaş ve geç ölürler. Bazı durumlarda da, eğer süre ve sıcaklığın derecesi uygun değilse, ölmeyebilirler. Besiyerlerinin   viskozitesi  arttığında  sıcaklık   iletme   kabiliyetinde   azalma   meydana   gelir. Bu   durumun,   göz önünde   tutulması   gerekir.

5- Ortamın   pH 'sı: Mikroorganizmalar, optimal   pH   derecelerinde   ısıya   karşı  dayanıklı,   maksimal   ve  minimal pH limitlerine   doğru   dirençlerinde   azalmalar   meydana   gelir.

 6- Mikropların   üreme  durumları: Sıvı kültürlerde üreme döneminde olan mikroplar, ısıya durma veya ölme periyodlarından   daha   duyarlıdırlar.

7- Rutubet: Rutubetli   sıcaklık,   kuru   sıcaklıktan   daha   etkilidir. Otoklavda (rutubetli sıcaklık)   115 °C' de 15   dakikada ölen sporlar, Pasteur   fırınında (kuru sıcaklıkta) 150 °C' de bir   saatte   ölürler.

8- Süre: Süre   ne   kadar   uzun   olursa,   sıcaklığın   mikroplar   üzerinde   olan   etkisi   de  artar.

B) Soğuğun   etkisi: Mikroorganizmalar   soğuğa   sıcaktan, daha fazla dayanırlar. Minimal   sıcaklığı   geçince   üremeleri duran   mikroplar,   bu   limit   çok   aşılsa   bile   ölmedikleri   görülür. Soğukluk   –80 °C  veya  –190 °C olunca canlılıklarını   ve   infeksiyöz   kabiliyetlerini   uzun   süre   (yıllarca)   koruyabilmektedirler. Bakterilerin   hücre   duvarı, donma   ve   çözülme   sırasında   parçalanabilir. Eğer   mikroorganizmalar   çok   kısa   süre   içinde   dondurulur,   kurutulur   ve  havası   alınmış  ampuller içinde saklanırsa uzun yıllar canlılıklarını ve aktivitesini koruyabilir (liyofilizasyon). Mikropların ve hücrelerin liyofilizasyonunda, steril yağsız süt, serum, gliserin, laktalbumin, sodyum glutamat, vs. gibi ara   maddelerden   yararlanılır. Mikroorganizmaların   sıcaklık   ile   ilişkili   fizyolojik   karakterlerini   saptamada bazı özel kriterler konulmuştur. Bunlardan biri, termal ölüm noktasıdır. Bu nokta, belli bir yoğunluk ve ortamda üretilen mikropların, 10 dakika içinde ölebildikleri en düşük sıcaklık derecesidir. Bu limit mikroplar arasında değişiklik gösterir. İyi bir kontrol sağlandığı takdirde, konservecilikte, süt ve gıda maddelerinin muhafazasında yararlar sağlayabilir. Diğer bir nokta da, termal ölüm süresidir. Bu süre, belli sıcaklık derecesinde veya sabit bir sıcaklık derecesinde bütün mikropların ölmesi için geçen zamanı kapsar. Bu süreye, ortamın viskozitesi, pH' sı, mikroorganizmaların tür ve yaşı, mikrop sayısı ve çevresel koşullar fazlasıyla etkiler. Aynı etkenler, termal ölüm noktasına da tesir ederler.

Kimyasal Faktörler

 Doğada   serbest   olarak   yaşayan   veya   laboratuarlarda   üretilen   mikroorganizmalar   üzerine   etkileyen   birçok kimyasal   faktör   bulunmaktadır. Bunların   bazıları   optimal   koşullarda   olduğunda   üremeyi artırıcı etkilemesine karşın bu sınırların dışında ise üremeyi kısıtlayıcı, durdurucu ve hatta öldürücü etkide bulunurlar. Doğaldır ki, bu tarzdaki etkinlik dereceleri, kimyasal maddelerin yoğunluğu, yapısı ve etkileme süresi ile direkt ilişkili olduğu kadar mikroorganizmalara da bağımlıdır.

Mikropların üremelerinde etkili olan kimyasal faktörler arasında oksijen (O2), karbon dioksit (CO2), hidrojen iyon konsantrasyonu (pH), redoks potansiyel, ortama katılan bufferler yanı sıra hastalık oluşturan mikroorganizmaların üremelerini önlemek (stasis) veya öldürmek (sidal) amacı ile kullanılan antibiyotik, kemoterapötik maddeler ile çeşitli dezenfektanlar da bulunmaktadır. Bu son maddeler, özellikle, mikroorganizmaları kontrol altına almada kullanılırlar.

Antibiyotik, herhangi   bir  mikroorganizma   tarafından, başka  bir   mikroorganizmayı   öldürmek   veya   çoğalmasını durdurmak   için   üretilen   her türlü madde. Antibiyotik üretimi, onu üreten mikroorganizma için selektif bir  avantaj  sağlar. Örnek olarak, penicillium  tarafından üretilen antibiyotikler, doğada rekabet halinde olduğu diğer mikroorganizmaların   büyümesini   önleyerek   Penicillium'a   rekabette önemli bir avantaj sağlar.

Antibiyotiklerin  iki  çeşidi vardır;  biyosidal  mikroorganizmaları öldüren antibiyotikler ve biyostatik mikroorganizmaların büyümesini ve çoğalmasını (üremesini) önleyen antibiyotikler. Her ne kadar "sadece" mikroorganizmaların (çoğunlukla bakteriler, ve bazı fungi) ürettiklerine "antibiyotik" tanımı verilebilse de, bugün "antibiyotik" terimi patojenlere  zarar veren her türlü  kimyasal  için  kullanılmaya başlanmıştır Antibiyotikler etkili oldukları mikropların metabolik işlemlerine müdahale ederek çalışırlar. Antibiyotikler müdahale ettikleri metabolik işlemlere göre spesifiktir. Bu metabolik işlemlere örnek olarak;protein sentezi hücre çeperi sentezi, nükleik asit sentezi veya  hücre zarı  fonksiyonlarını verebiliriz.

Penisilin,vankomisin, florokinolon ve sefalosporin gibi antibiyotikler bugün en çok kullanılan antibiyotiklerdendir. Bu antibiyotiklerin hepsi bakterilerin hücre çeperlerini zayıflatırlar. Bakterilerin hücre çeperleri uzun peptidoglikan zincirlerinden oluşur. Antibiyotikler bu molekülleri bir arada tutan peptit  bağlantılarının sentezini önlerler. Böylece hücre çeperleri zayıflar ve bakteri patlar (lizis). Peptidoglikandan oluşan hücre çeperleri sadece bakterilerde bulunur, hayvan hücre çeperi bulunmazken bitki hücrelerinde selülozdan  oluşan hücre çeperleri bulunur. Böylece, antibiyotikler sadece bakterilere zarar verirler.

 

MATERYAL VE METOD

Yaşantımızın her zaman bir parçası olan bakterilerin çoğalmasına etki eden faktörleri belirlemek amacıyla bu çalışmada antibiyotik(AKSEF 750 mg) ve vitaminler (BEMİKS C her tablette 25 mg B1 vitamini,10 mg B2 vitamini,10 mg B6vitamini,30 mcg B12 vitamini,1.5 mg foloik asit, 100 mg nikotinamid,25 mg kalsiyum pantotenat,0.15 mg biotin,100 mg C vitamini bulunur.) kullanıldı.Ayrıca bu faktörleri belirlemek amacıyla farklı sıcaklıktaki ortamlarda kullanıldı.

Çözgen olarak: Vitamin çözeltisi(50 ml), antibiyotik çözeltisi(50 ml), %5’lik CaCO3 ve %5’lik şeker çözeltisi kullanılmıştır.Hazırlanan çözgenler ile muamele edilen bakteri kültürlerinde, bakterilerin çoğalmasını  belirlemek için  5 tane petri kabı içerisinde bulunan bakterilerin üzerine eklemek suretiyle denenmiştir.

Bakteri kültürünün hazırlanması

Bir beherdeki suyun içerisinde mantar ve kemik kaynatıldı.Elde edilen sıvı  süzgeç kağıdı ile süzüldü ve %5’lik CaCO3 ve şeker çözeltileri eklendi.

%5’lik  şeker ve %5’lik CaCO3 çözeltilerinin hazırlanması

%5’lik şeker çözeltisi 5 gr şeker/100 ml su şeklinde hazırlandı.%5’lik CaCO3 çözeltisi  5 gr CaCO3/100 ml su şeklinde hazırlandı.

Vitamin ve antibiyotik çözeltilerinin hazırlanması

 İki ayrı behere 50 ml su bırakıldı ve birine bir tane vitamin tablet, diğerine 750 mg‘lık  antibiyotik eklendi. Mantar ve kemik kaynatılarak oluşturulan sıvı ile %5’lik şeker ve CaCO3 çözeltileri karıştırılarak bir karışım elde edildi.Bu karışımdan 5 tane petri kabının her birinin içerisine 30’ar ml olacak şekilde bırakıldı.1. petri kabına bu karışımın haricinde hiçbir çözelti bırakılmamıştır(Kontrol Grubu). 2. ve 3. kaplara da  bu karışımın dışında hiçbir çözelti bırakılmamıştır ve bu kaplardan 2.’si soğuk ortam (+4˚C) ve 3.’sü sıcak ortama(38˚C) bırakılmıştır.4. kaba karışımın haricinde 25 ml antibiyotik çözeltisi eklendi ve 5. kabada  karışımın haricinde 25 ml vitamin çözeltisi eklendi.1. 4. ve 5. kaplar  laboratuar ortamında, 3. kap sıcak ortamda, 2. kap soğuk ortamda ağzı açık olacak  şekilde 4 gün bekletilmiştir ve sonuçlar mikroskopta gözlemlenmiştir. Burada bakterilerin çoğalıp çoğalmadığı mikroskoptaki gözlem sonuçlarına göre değerlendirilmiştir.

 

SONUÇLAR

Hazırlanan çözeltilerin besi yerlerine eklenerek denenmesi sonucunda en fazla bakterinin vitamin çözeltisi eklenen 5. kapta olduğu saptanmıştır. Kaplarda çoğalan bakteriler kontrol grubuna göre karşılaştırıldığında en çok vitamin(5. kap),sonra sıcak ortam(3. kap),sonrada soğuk ortam(2.kap) dadır. Antibiyotik bulunan 4. kapta antibiyotik miktarı yeterli gelmediği için deney  hatası  oluşmuştur  ve mikroskopta farklı bir sonuç  gözlemlenmiştir.

 


                    

                                                          

                

Şekil1vitamin ortamındaki görüntüsü     bakteri kültürünün mikroskop   

         
 
Şekil2. Sıcak ortamdaki  bakteri kültürünün mikroskop    görüntüsü 

                                                       
                                         

 
Şekil3.Soğuk ortamdaki bakteri kültürünün mikroskop  görüntüsü
                                                        
 
 
                                                          
                

 


 
Şekil4antibiyotik ortamındaki  bakteri  kültürünün mikroskop görüntüsü
                                                   



Şekil5. Kontrol grubu bakteri kültürünün mikroskop görüntüsü    


 

 

TARTIŞMA

Günlük yaşamımızın her safhasında her daim bulunan bakterilerin çoğalması için gerekli olan en iyi ortamın vitaminlerin bulunduğu ortam olduğu belirlenmiştir. Çünkü vitaminler bakteriler için besi ortamı sağlamaktadır. Yapılan çalışmalarda mikroorganizmaların gerek duydukları gelişme faktörlerinden  bazılarının  biotin,  riboflavin,  piridoksin,  nikotinik asit... gibi   maddelerin olduğu belirtilmiştir.

Antibiyotiklerin onu üreten mikroorganizmalar için selektif  bir avantaj sağladığı, doğada rekabet halinde olduğu diğer mikroorganizmaların büyümesini önlediği tespit edilmiştir ve eğer bakteriler bir antibiyotiğe karşı direnç kazanırlarsa, artık o antibiyotiğin o mikroba karşı etkisinin olmayacağı belirtilmiştir. Antibiyotik bulunan kapta deney hatası olduğu için farklı bir sonuç elde edilmiştir. Bakteriler en iyi optimum sıcaklıkta çoğalmaktadırlar ki yapılan deney ile bu kanıtlanmıştır. Bakterilerin soğuk ortamda da çoğalması bakterilerin pek çok ortam sıcaklığına uyum sağlamasından kaynaklanmaktadır.

 

KAYNAKLAR

 

1)Arda,M.(2000).Temel Mikrobiyoloji(Genişletilmiş İkinci Baskı).Ankara: Medisan Yayınevi.

2)(Ankara,2013).T.C. Milli Eğitim Bakanlığı,Pazarlama Ve Perakende Mikroorganizmalar Ve Besin Öğeleri.Erişim Tarihi:20.12.2013, http://www.zemincilasi.com

3)Yahya,H.(2009).Mikrodünya Mucizesi(3. Baskı).İstanbul: Araştırma Yayıncılık

4)Koç,Nedret.(2012, 2 NİSAN).Bakterilerin Beslenmesi Ve Üremesi.Erişim Tarihi:24 Aralık 2013, http://www.slideshare.net

5)Dağcı,E.K ve  Dığrak,M.(2005). Bazı  Meyve  Ekstraktlarının  Antibakteriyal  ve  Antifungal  Aktiviteleri KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 8(2)-2005  Kahramanmaraş Sütçü  İmam Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü

6)Benli,M. ve Yiğit,N.(2005). Ülkemizde Yaygın Kullanımı Olan Kekik (Thymus vulgaris) Bitkisinin Antimikrobiyal Aktivitesi. Orlab On-Line Mikrobiyoloji Dergisi, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ankara. Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Kırıkkale.